George Lane – Moğolların Kısa Tarihi

Şuheda Kabukçu

suhedakabukcu@gmail.com

Giriş

George Lane, Londra SOAS Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olup Ortadoğu ve Orta Asya tarihi, Ortaçağ’da İran ve Moğol İmparatorluğu ile alakalı çalışmalar yapmaktadır. Bu konu özelinde pek çok makale yayımlamıştır. İşbu eser, Moğolların Kısa Tarihi de aynı minvalde ortaya konulmuştur.

Eser; teşekkür, kronoloji ve bunlara takiben bahsin anlaşılmasına kolaylık sağlayan harita çizimleri ile başlamaktadır. Kitap, giriş bölümünden başka sekiz bölümü ihtiva etmektedir. Giriş bölümünde, Timuçin yani nâm-ı diğer Cengiz Han özelinde genel bir bakış yapıldığını söylemek mümkündür. Yazar, ilk küreselleşmenin Timuçin ile başladığına dair iddiaların altını çizerek anlatıma başlamaktadır. Meselenin sebepleri ve koşulları, eser boyunca olduğu gibi, semantik analiz ile sunulmuştur.

Bölümler

Birinci bölüm, belli başlı etkenlerin tasnifinden müteşekkildir. Yazar, ortamı kolaçan etme hâlindedir, diyebiliriz. Göçebeliklerden, Tatarların misafirperverlik göstermeyip kendi kaderlerini kendilerinin çizmesinden, diğer kabilelerin Moğol tılsımı etrafında birleşmesinden kelam edilmektedir. Fakat bunların her biri Timuçin ile alaka kurularak anlatılmaktadır. Alternatif akrabalık denilen, kan bağından daha güçlü kılınan, o bağın da altını çizen Lane, yine de örgütlenme teşekkürünü Timuçin’e etmektedir. Sosyal yapı incelenirken kadınlara karşı takınılan tavır ve din motifinin ehemmiyetinden bahsedilmektedir. Yazar, din özelinde açıklamalar yaparken David Morgan’dan alıntıda bulunup ‘’Moğollar mümkün olduğu kadar çok semavi sigorta poliçesi satın almaya inanmışlardı,’’ demiştir. Bir bakıma, Moğolların inanışlara karşı uyguladığı hoşgörü politikası bundan ibarettir diyebiliriz. Yazar, bölüm sonunda Cengiz Han öncesi bozkıra tekrar bir bakıp diğer bölüm anlatılarına ön ayak oluşturmuştur.

İkinci bölüm, Timuçin’in çocukluk ve gençlik yıllarının anlatısıdır. Esasen, Timuçin’i, Cengiz Han kılan koşullar gündeme alınmaktadır. Özellikle bu bölümün öykülenerek izah edilmesi, konuyla alakalı araştırmalara henüz başlayan kimseler için eseri faydalı ve okunur kılmaktadır. Cengiz Han’ın hayatının ilk yıllarına dört olayın damga vurduğu söylenir ve anlatı bunun çevresinde şekillenmektedir. Ayrıca Balcuna Vadisi’ndeki toplanmalar ve andası Camuka ile sonradan hâsıl olacak olan hesaplaşmasının da hayatının müjdecilerinden olduğunun altı çizilmektedir.

Üçüncü bölüm, ismiyle müsemma olduğu gibi ekseriyetle bozkırın dışında kalmaktadır. Sefere çıkıldığında karşılaşılan farklı ve yumuşak havanın tesirinden bahsedilerek Cengiz Han ve birliklerinin ne denli acımasız olduğu anlatılmaktadır. Tangut (Şişia) İmparatorluğu ve Çin seferleri gündeme alınmaktadır. Bununla birlikte kıymetli savaş araçlarına sahip olunduğu belirtilmektedir. Kitan ve Çinli askerlerin asimilesi de muhakkak bu minvalde gelişmiştir. Esas mühim olan ise, asimilasyonun yalnızca yağma ve ganimetlerle yapılmayacağının anlaşılmasıdır. İşte bu kısımda, daha sonraları imparatorluğun omurgasını oluşturacak bürokratların varlığı gözlemlenmektedir. Bu kimselerin yadsınmamasının gerekliliği belirtilmektedir. Yine bu bölümde, Prens Küçlük’ün büyüklerine kulak asmamasından sebep birçok kayıp içinde bulunurken Kara Hıtayların Moğolları müttefik gördüğü gözler önüne serilmektedir. Harezmşah ile ilişkiler de bu bölümde gündeme alınmaktadır. Bu bölümdeki anlatının diğerlerine nazaran daha karışık olduğu kanısındayım. Her ne kadar kronoloji eserin başında verilmiş olsa da.

Harezmşah’tan sonra Cengiz Han’ın övgülere boğduğu, bugün hâlâ Kafkasya’da kötü anılan Mergübertü tarih sahnesine çıkmıştır. Bu kısımda, Moğolların bazı sebeplerden mimlendiğinin de altı çizilmektedir. Bu gösterim, diğer hanlıkların yaptığı katliamlar ve aşırılıklarla birlikte açıklanmaktadır. Bölümün nihayetinde Cengiz Han’ın ölümü anlatılmaktadır. Kendisinin ne denli büyük ve çokkültürlü bir imparatorluk kurduğundan ve bunun Harezmşah’ın düşmesiyle mümkün olduğundan bahsedilmektedir.

Dördüncü bölümde genellikle Altın Ordu sürecinin izahı yapılmaktadır. Doğu Türkistanlı Müslümanların kurtarıcısı Cebe ile Merkit kasabı Sübötay görünmektedir. Bu iki generalin seferleri ve gezintileri, anlatılarda Moğolların vahşiliğine vahşilik katmaktadır. Batı seferleriyle birlikte Ruslarla olan temaslardan sonra ilk vâris devlet Altın Ordu’nun anlatısı yapılmaktadır. Daha sonra Mengü Kağan’ın ölümü ile iç savaşa kadar varan olaylar yaşanmıştır. Ayrıca bu olaylara sebep olan Berke’nin Hülagu ile arasında kişisel bir gerginliğin varlığı anlatılmaktadır. Bu, kitap boyunca üzerinde durulan bir bahistir. Aslında kişisel olan duruma sonraları Memlük rejimi de dâhil olmuştur. Kitabın bu alanlardaki anlatılarının başka yerlerde de tekerrür etmesinin anlatıyı karmaşıklaştırdığı düşüncesindeyim.

Altın Ordu’da Berke’den sonra Mengü Timur dönemi başlamıştır. Talas Kurultay’ının gerçekleşmesi hükümdarlık sürecinin kıymetli olgularındandır. Daha sonra Tole Böke, Nogay Han hükümdarları anlatılmaktadır. Tokta Han bu isimleri hükümdarlık sırasında izlerken İlhanlılara karşı barışçıl duruşun kırılması açısından ayrılan bir noktadadır. Tokta Han’dan sonra ise Özbek Han anlatılmaktadır. Özbek Han hükümdarlığında Hanlığın en müreffeh zamanlarının yaşandığı vurgulanmaktadır. İlhanlılar ile gelişmekte olan durumlara kayıtsız kalmadığının ve niyetini açıkça gösterdiğinin altı çizilmektedir. Daha sonra ise Canibeg’i görmekteyiz. Vahşetiyle bilinen ve ticari hesapları, dengeleri kuramayan Canibeg, Melik Eşref’i öldürtmüş olsa da Eşref’in taraftarları peşini bırakmamıştır. Evet, bununla birlikte çöküş çok yakındadır.

Beşinci bölüm, Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay’ın hanedanlığını anlatmaktadır. Yazar, Çağatayları ‘’asli ama istikrarsız bileşen’’ olarak nitelendirmektedir. Çağatay Han’ın ölümü ile yerine geçen Kara Hülga’dan Duva Han’a kadar da bu hâl üzerinde durulmaktadır. Bölümün nihayetinde Çağatay tahtının birçok talibi olduğundan ve I. Esen Böke, Kebek (I. Esen Böke’nin kardeşi), Tarmaşirin (Müslüman olduktan sonra Sultan Alâeddin olarak da bilinmekte) ve Tuğluk Timur’un bunlardan en çok öne çıkan isimler olduğu söylenmektedir.

Altıncı bölüm İlhanlıları konu edinmektedir. Bölüm, Kazvin heyetinin anlatısı ile başlamaktadır. Hülagü Han ile devam etmektedir. Hülagü Han ile alakalı kısımları okurken Nedim’in ‘’Tahammül mülkünü yıkdın Hülâgû Han mısın kâfir’’ dizeleri geldi hatırıma. Bu minvalde eserin başka bir bakış açısı kazandırdığını söylemek mümkün. Nedimdeki metafor için ‘’Hangi Müslümanlara göre?’’ sorusu hâsıl oldu açıkçası.

Yazar, İlhanlılar için üç dönemden bahsetmektedir. İlk dönem Ahmet Tedüger dönemine kadar olan kısımdır. Bu kısımda siyasi büyümeden, kültürel canlılıktan bahsedilmektedir. İlk dönemi sekteye uğratan önemli olaylardan birinin Ayn Calut Muharebesi olduğu söylenmektedir. İkinci dönem istikrarsızlık dönemiyken üçüncü dönem ise refahın hat safhada olduğu dönemdir. Gazan Han, kardeşi Olcaytu ve Olcaytu’nun oğlu Ebu Said’in kıymetli faaliyetleri anlatılmaktadır. Elbette Müslümanlığa nasıl ve niçin yaklaştıkları da diğer entrikalar ve Çoban Noyan’ın hinlikleri de anlatılmaktadır. İşbu bölümde en son Hülagu’nun soyundan gelen ve isabetli olduğu iddia edilen Arpa Ke’un anlatısı yapılmaktadır.

Yedinci bölüm Yüan İmparatorluğu’nu ve ekseriyetle Kubilay Han’ı kapsamaktadır. Bu alan, Sorgaktani Beki’nin oğulları üzerindeki müspet etkilerini anlatarak başlamaktadır. Daha sonra Dali Krallığı, günümüz Yünnanı, ile bulunulan temaslar üzerinde durulmaktadır. Bu minvalde; Kubilay’ın stratejilere, sabır çağrılarına kulak verdiği ve kazançlı çıktığı anlatılmaktadır. Hanbalık gündeme alınarak olumlu özelliklerinden bahsedilirken ciddi bir köle pazarı olduğu da anlatılmaktadır. Bununla birlikte kitap için diğer anlatılarda da birçok tarafın gündeme getirilerek kaleme alındığını söylemek mümkündür. Anlatılırken kaynak göstermenin altı özellikle çizilmiş ve tek yanlılıktan uzak davranılmıştır.

Çin’deki sınav sistemi de gündeme alınmaktadır. Ayrıca Kubilay, Moğol Han’ı mıdır yahut Çin İmparatoru mudur sorularına da yanıt verilmektedir. Esere göre, her ikisinden birini tercih etmek mümkün değildir. Başka bir kültür alanından, yoğunluktan, çokluktan aynı nispette bir temastan bahsetmek lazım gelir, denmektedir. Bunlara ek olarak Budizm ile Tatoistler arasındaki sıkışmalardan bahsedilmektedir. Eğer bu bir harpse, kazananın Budistler olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca ülke içinde Kubilay tarafından gelişkinlik gösteren bir durum varken dışarısı için bunları söylemenin mümkün olmadığı da anlatılır.

Sekizinci bölüm ‘’Kağanlar İçin Çorba’’ adını taşımaktadır. Bu bölüm, genel olarak bir sürecin neticesinde Çin asimilasyonuna varılmasını konu edinir.Timur Olcaytu Han, Külüg Han, Buyanta Han, Şidebala Kegen Han, Yesün Timur Han, Tiğ Timur Cayatu Han, Riçinbal Han ve en son Toğan Timur Han gibi isimleri görmekteyiz. Bu isimlerin birçoğu pek farklı yollar izlese de bazısı ciddi reformların ardında olsa da Minglerin muvaffak olduğu bir son görülmektedir. Yazar, eserin ‘’yolun sonu’’ alt kısmında bölüm başlığına nazire yaparak ‘’İran’daki İlhanlar tıpkı Yüanlar gibi bir erime potası oluşturmuşlardı; yani çeşitli unsurların beslendiği bir kültür çorbası. Sonuçta ortaya çıkan çorba, bu besleyici çorbayı içip özümseyecek halk ve gelecek nesiller için bir besin ve sıcaklık kaynağıydı,’’ demiştir. Böylelikle eserin, tarihçiliğinin yanına bir de edebi kıymet koyduğunu belirtmek lazım gelir.

İstanbul, İletişim Yayınları, 2022, 288 sayfa, ISBN: 978-975-05-3381-5